
Tarih, 29 Ekim1968 yani Cumhuriyetimizin kuruluşunun 45.
yıldönümü...
Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB), Ankara Üniversitesi
Talebe Birliği (AÜTB), Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı (TMGT), Orta
Doğu Teknik Üniversitesi Öğrenci Birliği (ODTÜÖB) temsilcileri
ortaklaşa bir yürüyüş için Ankara'da toplanırlar.
Yürüyüş Samsun'dan Ankara'ya doğru yapılacak, 10
Kasım'da Anıtkabir'de Ata'nın huzuruna çıkılarak sonlandırılacaktır,
adına da
“Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü” kararı verilir.
Yürüyüşlerinin amacını yayınladıkları bildiride şöyle
duyururlar: “1919'da başlayan Mustafa Kemal devrimi kendisinden sonra
gelen yöneticiler tarafından amacından saptırılmış, Cumhuriyet'in
bütün kurumları yozlaştırılmıştır. Bugün Türkiyemiz, dünyada ilk
anti-emperyalist ve anti-kapitalist devrimi gerçekleştiren Mustafa
Kemal'e rağmen yabancıların desteklediği karşı devrimcilerin
etki alanına girmiştir. Biz Mustafa Kemal gençliği olarak, saptırılan
devrimi rayına oturtmaya azimliyiz, kararlıyız. Bugün başlayan yürüyüşün
amacı budur.”
30 Ekim 1968 tarihinde yürüyüşün başlangıç yeri olan Samsun'da
Saat 13.30'da Atatürk anıtının önünde bir dakikalık saygı duruşunda
bulunup İstiklal Marşı‘nın ardından
Türk Bayrağı'nı açarak yola koyulur 24 yiğit devrimci genç…
Bir avuçken gün geçtikçe kalabalıklaşacak deniz
olacaklardı.
Neşeli, inançlı, başları dimdik ve alınları aktı.
Ellerinde “Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal
Yürüyüşü” yazılı bez pankart vardı.
20 kilometre yürümüşlerdi ki, önleri kesildi. 15
polis, kanunsuz yürüyüş yaptıkları iddiasıyla gençleri Samsun Emniyet
Müdürlüğü'ne götürdü. Hakim karşısına çıkan öğrencilerden Bozkurt
Nuhoğlu duruşmada “Sayın yargıcım, burada bizi, 24 genci değil,
Mustafa Kemal'i, O'nun ilkelerini yargılıyorsunuz” dedi.
Yargıç bu kararlı sözler karşısında elinden kalemi
bırakarak, “Ne bugün, ne de bugünden sonra hiçbir hakim, Mustafa Kemal'i
ve O'nun ilkelerini yargılayamaz” dedi ve Mustafa Kemal Atatürk'e
bağlılığını belirttikten sonra duruşmayı erteledi.
Serbesttiler. Pes etmeyip, türkülerle marşlarla devam ettiler yürüyüşe....
Yolda en büyük desteği öğretmenlerden aldılar. Köylüler
daha yirmili yaşların başındaki bu aydınlık gençleri evlerinde
ağırladı, erzak yardımında bulundu .
Gün geçtikçe 24 sayısı arttı; başta FKF olmak üzere
diğer gençlik örgütleri de yürüyüşe katılmaya başladı.
Yürüyüş tüm namusuyla devam ettikçe dedikodular da
artmaya başladı.
En vurucu palavraları “Yürüyüşçüler Anıtkabir'e girerken bir grup eylem
koyacak. Eylem koyan bu grup taranacak ve o gece darbe olacak!”
iddasıydı.
Günümüzde de ne kadar sık duyduğumuz sözler değil mi?
Dinci basın da provokasyon için çabalayacak, dönemin Bugün adlı gazetesinde şu satırlar yayınlanacaktı:
“Türkiye'deki komünistlerin dilinde “111111” diye bir parola dolaşmaktadır.
Bu nedir? Şifreli laflardan anlayanlara bakarsanız bunun manası
11'inci ayın 11'inci günü, saat 11'de demektir yani, bu tarihte harekete
geçeceklerdir. Daha aylardan önce, bu Kasım'da çok şeyler olacağını
herkes söylüyordu. İşte Kasım geldi çattı. Komünistler serbestçe
teşkilatlanıyor, serbestçe propaganda yapıp, serbestçe ihtilale
hazırlanıyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, İçişleri Bakanı
ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ve Muhalefet liderleri…
Millet gözlerini sizlere dikmiştir. İpleri Moskova'dan oynatılan
kızıl anarşistlere karşı en sert tedbirlerin alınmasını bekliyor.”
Bugünün kışkırtıcı yandaşlarının kimlerden
türediği aldığı belli değil mi?
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü ise, “Gençlerin, demokrasi
düşmanlarına fırsat verebilecek her türlü davranıştan kaçınmalarını”
istedi.
Türkiye nefesini tutmuş yürüyüşü takip ediyordu…
Dinci yobazların, gericilerin yürüyüşteki gençlere saldıracağı,
Anıtkabir'de olaylar çıkaracağı konuşuluyordu.
Ankara'ya varmaya çok az kalmıştı…
İnönü'nün sert çıkışı ve provokasyon yapılacağı iddiaları üzerine
TMGT, AÜTB ve AYOTB yürüyüşten çekilme kararı aldı.
Bir taşın üzerine çıkan Deniz Gezmiş tepkisini şöyle dile getirdi:
“Küçük burjuva devrimcileriyle, küçük burjuva reformistleriyle
hiçbir zaman, hiçbir eylemde bundan sonra beraber olmayacağımıza;
emperyalizme, emperyalizmin yerli işbirlikçilerine karşı savaştığımız
gibi bundan sonra da küçük burjuva devrimcilerine, reformistlerine
karşı savaşacağımıza ant içeriz.”
Tüm bu olumsuz gelişmeler sonunda Ankara'nın girişinde Kayaş‘ta yürüyüş sonlandırma kararı alındı ama Anıtkabir'e
gitmekten vazgeçmediler.
10 Kasım 1968'de saat 13.30'da, yanlarında getirdikleri çelenkle
Ata'nın huzurunda buluştular.
Anıtkabir özel defterine şunları yazdılar:
“Büyük Önder, Amerikan emperyalizmine karşı ikinci Milli Kurtuluş
Savaşımız'da izindeyiz. Milli Kurtuluş Savaşımız yok edilemez. Onu
yok etmek için bütün Türk Milleti'ni yok etmek gerekir. Tam Bağımsız
Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşçüleri”
Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyetimizi emanet ettiği gençlerimizin1968'de
Samsun'dan başlattığı “Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü”
hala sürüyor mu?
Ne dersiniz?