Perdeyi aralayıp dışarı baktım, masmavi gökyüzünde ışıldayan güneşte sanki yürümeye yeni
başlamış çocukların heyecanlı coşkusu vardı...
Soğuk günlerden bakiye yaşlı
birkaç bulut ise bavullarını çoktan toplamış, sırtlarında yükleri, yorgun
adımlarla veda ediyorlardı İstanbul'a...
Radyo'da Nesrin Sipahi, Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca'nın
"Mavi gök mavi deniz" isimli Kürdîli hicazkâr makamındaki Türk sanat
müziği şarkısını okuyordu;
Mavi gök mavi deniz
Hep sevginle gezeriz
Neş'e de biz aşk da biz
Ne güzel şey yaşamak
Sevilmek hoş, sevmek hoş
Gönül sarhoş, göz sarhoş
Ne güzel şey yaşamak
Hayat coşkun bir dere
Dalma gama kedere
Üzme canın boş yere
Ne güzel şey yaşamak
Arzular bir şelâle
Işık saçar hilâle
Gül karanfil ve lale
Ne güzel şey yaşamak
"Gül, karanfil ve lale, madem öyle, ben de kahvaltıya
gidiyorum Sarıyer'e" dedim ve yola koyuldum...

Sarıyer'e gelip denizin nimetine bakmamak olmazdı elbette...
Kerahat vakti için kısmetimize düştü mavi denizden, onbeşinde nazlı kızlar gibi çinekoplar... Daha ızgaraya
konulmadan onlar; masaya kurulmuştu rakı, roka ve kırmızı turplar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder