Divan şiirinde bilgece söyleyiş tarzı söz konusu edildiğinde adı ilk akla gelen
şairdir...
Osmanlı toplumunun sosyal ve ahlaki değerlerinin bozulmuş olduğu
dönemlerden birinde yaşadı. İrdelediği, gözlemlediği olup biten her şeyi tespit
ve tenkit etme gayreti içinde oldu ve gerek divanında yer alan şiirlerinde, gerekse
Hayriye adlı eserinde ağır ve sert eleştirilerle konu etti.
Aynı zamanda bizzat şahsıyla ilgili birtakım gelişmeleri de şiirine
yansıtmaktan geri durmadı. Bunlardan biri aşağıdaki gazeli yazmasına sebep olan
Çorlulu Ali Paşa ile arasında hadisedir.
Halep'te kaldığı yıllarda başından geçtiği söylenen ve Safayi
tezkiresinde anıldığına göre; Çorlulu Ali Paşa sadrazamlığı
döneminde (1706-1710) ikamet etmekte
olduğu devlete ait evi şairden geri alır ve kendisine ödenmekte olan tahsisatı
iptal ettirir.
Şöhreti daha kendi çağında iken geniş bir coğrafyaya yayılan ve bilahare
edebiyat tarihçileri tarafından "Şairlerin Efendisi" olarak anılan Urfalı
Yusuf Nabi'nin (1642-1712) 1708 yılında sıkıntıya düştüğü bu olayla la ilgili
olarak yazdığı söylenen bu gazelle ilgili olarak “Keşke yüz evi olup yüzü de
yıkılsaydı da Nabi’den, böyle yüz eser kalsaydı" da denilmiştir.
Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gâmın da rûzgârın görmüşüz
[Zaman bağının baharını da gördük güzünü de; üzerimizden neş’e rüzgârları
da geçmiştir gam fırtınaları da.]
Çok da mağrûr olma kim meyhâne-i ikbâlde
Biz hezârân mest-i mağrûrun humârın görmüşüz
[Mevki sahibi olunca zafer sarhoşu oluverme; zîrâ böylesine mest (sarhoş)
olup sabah olunca da baş ağrısı çeken binlercesini görmüşlüğümüz var.]
Top-ı âh-ı inkisâra pây-dâr olmaz yine
Kişver-i câhın nice sengîn hisârın görmüşüz
[Gönlü kırık olanın atıverdiği âh topunun nice büyük sultanların muhkem
kalelerini yıktığını biliriz.]
Bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâli pest
Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz
[Derd ehli olanların kırıklıkla döktükleri gözyaşlarının yaptığı seller
önünde nice gösterişli kâşânelerin, mâlikânelerin yerle bir olduğunu biliriz.]
Bir hadeng-i cân-güdâz-ı âhdır sermâyesi
Biz bu meydânın nice çâbük-süvârın görmüşüz
[O garipler ki, bütün sermâyeleri can yakıcı bir âh silâhından ibarettir
ama, onu şöyle bir attıkları zaman, nice hızlı süvarilerin vurulup yere
serildiklerini gördük.]
Bir gün eyler dest-beste pây-gâhı cây-gâh
Bî-aded mağrûrun sadr-ı i’tibârın görmüşüz
[Sadarette itibar üzere oturan nicelerini gördük ki; gün geldi de onlar el
pençe vaziyette pabuçluğu mekân tuttular (yani hizmetçi oldular)]
Kâse-i deryûzeye tebdîl olur câm-ı murâd
Biz bu bezmin Nâbîyâ çok bâde-hârın görmüşüz
[O elindeki –gururla kaldırıp kaldırıp- içtiğin kadeh var ya, gün gelir de
dilenci çanağına döner; benzerlerini çok gördük.
Nabi aynı zamanda çok güzel bir sese sahipti ve müzik konusunda da fazlasıyla başarılı idi. "Seyid Nuh" ismiyle bazı besteleri olduğu bilinir.
Nabi bazı kaynaklara göre espriliydi.
"Bende yok sabr-ı sükûn, sende vefadan zerre, İki yoktan ne çıkar fikredelim bir kere."
"Na" ve "Bi" kelimeleri Farsça ve Arapça'da 'yok' manasına gelmektedir. Bu beyitte Nabi mahlasının oluşumunu belirtmektedir
Kabri Karacaahmed Mezarlığı'nda Miskinler Tekkesi'ne giden yolun sol
kenarında olup, II. Mahmut ve II. Abdülhamit tarafından tamir ettirilmiştir.
Resim: Urfalı merhum Ressam Mustafa Ayataç'a aittir
Lisede Edebiyat dersinde bu ünlü şairi okuyup okumadığımızı hatırlamıyorum ama daha sonra bazı eserlerini okumuştum.
YanıtlaSilMeşhur Osmanlı Devlet Adamı Baltacı Mehmet Paşa'nında şaire destek olduğu bilinmektedir.
Yazılara devam Adil bey kardeşim. Selam ve sevgilerimle...