Çok çok, bıkmadan bekle!
Sarı yağmurların
Hüznü basınca,
Kar kasıp kavururken,
Kızgın sıcaklarda – bekle.
Uzak yerlerden mektuplar kesilince
Bekle beni.
Birlikte bekleyenlerin beklemekten
Usandığına bakma, bekle.
Bekle beni, döneceğim.
Unutmak zamanı geldiğini
Ezbere bilenleri
Hayırla anma!
Varsın oğlum, anam
Hayatta olmadığıma inansın,
Dostlarım beklemekten usansın,
Ocak başında toplanıp
Acı şarapla
Sen bekle. Onlarla birlikte
İçmekte acele etme.
Bekle beni; döneceğim,
Bütün ölümleri çatlatmak için döneceğim!
‘Şansı varmış…’ desinler,
Beklemedikleri için,
Beni bekleyerek
Düşman ateşinden nasıl
Koruduğunu anlayamazlar.
Sağ kalışımın sırrını yalnız
Senle ben bileceğiz-
Bütün sır -senin
Başkalarının bilmediği gibi beklemeyi bilmende.
Konstantin Mihavloviç Simonov
(Çev.: N.Yalaza Taluy)
Konstantin Simonov, o
zamanlar Sovyet sinemasının oldukça ünlenmiş bir sanatçısı olan sarı saçlı,
ince ve uzun boylu güzel Valentina Serova’yı ilk kez Moskova yakınlarında bir
tren istasyonunda gördüğünde aşık olmuş ve
tüm hayatı boyunca da onu sevmekten bir an bile vazgeçmemiştir.
1943’de
evlendikleri Valentina’ya "Senin
yüzün benim kaderim" diyordu. Sonra savaş yılları geldi.
Simonov İkinci Dünya
Savaşı’nın en kanlı günlerinin yaşandığı Stalingrad cephesinde sadece bir
gazeteci değil, aynı zamanda yarbay rütbeli bir asker oldu.
Her yerin çamur deryası olduğu, mermilerin, top ve şarapnel
parçalarının kan kusturduğu bir geceyi Simonov çok sonraları anlatırken,
"Çıldırmak üzere olduğumu anladım ve bunu önleyebilmenin tek yolu
Valentina ile konuşmak, ona aşkımı ve hasretimi anlatmak ve mutlaka geri
döneceğimi söylemekti" diyordu. İşte dünyanın en tanınmış, en bilinen
savaş şiiri olacak "Bekle Beni" şiiri o gece yazılmaya başlandı.
Bittiğinde izne çıkan bir askere verdiği şiirini yolu düşerse gazeteye bırakmasını söyleyen
Simonov, savaşın acımasızlığı içinde şiirinden herhangi bir haber alamadı. Oysa
asker şiiri gazeteye ulaştırmış, şiir gazetenin savaşın henüz sıçramadığı
şehirlerden birindeki baskısında yayımlanmıştı.
Sonra bir gün askerlerden biri gazetede Simonov'un
Valentina'ya yazdığı şiiri gördü, onu kesti ve Stalingrad yakınlarındaki bir
kasabada yaşayan nişanlısına gönderdi. Şiirden çok duygulanan genç kız da bunu
arkadaşlarına gönderince, elden ele çoğalan
"Bekle Beni" şiiri
bütün bir savaş boyunca cephenin göbeğinde savaşanlardan, Rusya’nın çok
uzak Kuzey limanlarında görev yapan bahriyelilerine kadar bütün bir Sovyet
ordusunda hem subaylar hem de erler tarafından ezberlendi ve yüzlerce değişik
biçimde ama hep hüzünlü bir tonda da bestelendi.
Simonov, cephelerde kanlı savaşların içinde Bekle Beni’den
sonra Seninle ve Sensiz, Kızma Yazarsam adlı uzun şiirlerini Valentina Serova
için yazdı. Bunları gönderip gönderememek, Valentina’nın bunları okuyup
okumaması değildi. Önemli olan onun Valentina’ya olan aşkını fısıldayabilmesiydi.
Savaş bittiğinde Simonov, Valentina’nın yanına döndü. Lakin
bazı şeylerin yolunda gitmediğini de işte ilk kez o günlerde anladı. Valentina,
Sovyet sinemasının en ünlü yıldızlarından biriydi artık. Simonov ise sanki
Stalingrad cephesinde yaşıyordu hâlâ. Uğruna ölümlere gidip geldiği, sadece ona
kavuşmak umuduyla hayatta kalabildiği bu kadını artık pek tanıyamıyordu. O hâlâ
ılık bir yaz gününde muzip bir rüzgarın eteklerini havalandırdığı, sarı saçlı
bir kadın görmek istiyordu ama göremiyordu
Ne Valentina’nın dedikodulara yol açan bir hayat sürmesi, ne
de ortalıkta bazı yakışıklı sinema aktörlerinin adının dolaşması Valentina’ya olan aşkını zerre kadar
azaltmıyordu ama bir insan olarak etkilenip günün birinde bu her şeyden çok
sevdiği kadını incitebileceğinden de korkuyordu. Belki de bu nedenle 1957’de
hiçbir açıklama yapmadan Valentina'yı terk etti ve bir daha hiç geri dönmedi.
Yazmaya yoğunlaştı. Albayın Aşkı, Savaşsız Yirmi Gün,
Günler ve Geceler, Savaş Günleri, İnsan Asker Doğmaz ve Silah Arkadaşları gibi
kitapları yazdı. Sovyet Yazarlar Birliği Başkanı seçildi. Türkiye de dahil, bir
çok ülkeye gitti.
Valentina Serova 1975 yılında öldü. Simonov cenazeye
katılmadı.
Ertesi sabah Serova’nın mezarının üzerinde bir saksı içinde mavi
hareli, sarı yapraklı bir hercai menekşe çiçeği bulundu. Kırmızı saksıya küçük
beyaz bir kağıt yapıştırılmıştı ve kağıtta işlek bir el yazısıyla ‘Zhdi Meny’
yani "Bekle Beni" yazıyordu.
Bu çiçeği kimin bıraktığı ve küçük notu
kimin yazdığı daha sonraki günlerde Simonov’a defalarca soruldu. Simonov her
defasında acı bir şekilde gülümsemekle yetindi ve cevap vermedi.Yıllar önce
"Sağ kalışımın sırrını yalnız senle ben bileceğiz, bütün sır senin
beklemeyi bilmende" diye yazmıştı ve sevdiği kadın da onu beklemişti.
Konstantin Mikhailoviç Simonov, 28 Ağustos 1979’a kadar
bekledi. Sonra kendisini bekleyen sevdiği kadının yanına gitti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder