Sayfalar

8 Haziran 2016 Çarşamba

Mimar Sinan'ın En Süslü Minareleri de Ağladı...

Tarih: 7/Haziran/ 2016... Saat: 08.40 sıraları... Yer: Vezneciler-İstanbul...

Çevik kuvvet aracına yönelik bomba yüklü araç ile düzenlenen  terörist saldırıda maalesef bu kez de 6'sı polis 11 insanımız hayatını kaybetti, yaralı sayısı ise 36... 

Yine hamasi nutuklar, yine malum sloganlar ve sözler...

Ve Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan açıklamasında " Sonunda şehit olan insandır, bunların bu yaptıkları insanlara karşıdır " demiş olsa da gözü dönmüş canilerin
bu seferki saldırısı maalesef Mimar Sinan'ın akıl almaz sırlarla dolu muhteşem eserlerinden biri ve İstanbul'daki başyapıtlarından olan Şehzade Camii'ne de hasar verdi.

Bu muhteşem eserin fotoğraflarını geçen yıl 24 Temmuz' çektiğimi dün gibi hatırlıyorum.

Mimar Sinan'ın büyük bir tevazuyla 'çıraklık eserim' dediği cami adını, Kanuni Sultan Süleyman'ın 1543'te 22 yaşında ölen ve en sevdiği şehzadesi olarak bilinen Mehmed'den alıyor.

18 metreyi aşan kubbesi ve onu taşıyan 4 yarım kubbenin kusursuz uygulamasıyla sanat tarihinde çok önemli.
Kayıtlarda Sinan'ın en süslü minarelerini kullandığı cami olarak da yeri var.

Çiçek hastalığından öldüğü sanılan Şehzade Mehmed, şu an Şehzade külliyesinin caddeye bakan bölümündeki türbede, kuşağında "Firdevs edeb ya Mehmed / Ebedi cennet ya Mehmed" yazılı bir kubbenin altında yatıyor.

Kanuni Sultan Süleyman'ın caminin tamamlanmasının ardından kırk gün hiç ara vermeden 'şehzadelerin güzidesi' dediği oğlunun mezarına gidip dualar okuduğu ve mezarının başına bir taht koydurduğu rivayet edilir.

İstanbul'un fethinden 1 yüzyıl sonraya tarihlenen ve Fatih ve Bayezid camilerinden sonra Tarihi Yarımada'nın silüetini büyük ölçüde değiştiren cami, artık İstanbul'un mimari olarak da fethi; Bizans'tan çok bir Osmanlı kimliği kazanmasının da simgesidir.

Caminin Vezneciler yönündeki sebilinde Cumhuriyet döneminde 'kitap kiralandığı', o dönemler Fatih'te yaşayan çocukların Kerime Nadir'leri ilk o sebilden alıp okudukları biliniyor.

Şehzade Camii'ne ilişkin şahane bir rivayet de var. O da 1990'lı yıllarda caminin resterasyonunu üstlenen firmada çalışan bir inşaat mühendisinden... İşte o hikaye:
"Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı. Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer alıyordu. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşaat edildiğini öğrenmiştik fakat taş kemer inşaası ile ilgili pratiğimiz yoktu. Kemerleri nasıl restore edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık.

Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık. Daha sonra kemeri yavaş yavaş söküp yapım teknikleri ile ilgili notlar alacaktık ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık. Kalıbı yaptık. Sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık.

Şişenin içinde dürülmüş beyaz bir kâğıt vardı. Şişeyi açıp kâğıda baktık. Osmanlıca bir şeyler yazıyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk. Bu bir “Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden inşaa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum.” mektup idi ve Mimar Sinan tarafından yazılmıştı. Şunları söylüyordu:

“Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden inşaa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum.”

Koca Sinan mektubunda böyle başladıktan sonra o kemeri inşa ettikleri taşları Anadolu´nun neresinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşasını anlatıyordu.

Bu mektup bir inşanın, yaptığı işin kalıcı olması için gösterebileceği çabanın insanüstü bir örneğidir. Bu mektubun ihtişamı, modern çağın insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kâğıt ve mürekkep kullanması gibi yüksek bilgi seviyesinden gelmektedir. Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca mimarin erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan bu bilgilerden çok daha muhteşem olan 400 sene sonraya çözüm üreten sorumluluk duygusudur.

Mimar Sinan'ın  bu sorumluluğun zerresi bugün ülke yönetimini elinde bulunduranlarda olsa terörizmi çoktan bitirirlerdi ve dün anaların, babaların, eşlerin, sevgililerin yüreklerine yine ateş düşmez, çocuklar da yetim kalmazdı. 



1 yorum:

  1. Bugün dünyada tüm zamanların en büyük mimarı olarak nitelenen, batıda kendi çağının Euklid'i ve Osmanlıların Michelangelo'su olarak anılan bu büyük ve mütevazı insanın ve onun gibi devlet adamlarının yerine sorumsuz "Dünya Lideri" miz! var...

    YanıtlaSil