Çevik kuvvet aracına yönelik bomba yüklü araç ile
düzenlenen terörist saldırıda maalesef
bu kez de 6'sı polis 11 insanımız hayatını kaybetti, yaralı sayısı ise 36...
Yine
hamasi nutuklar, yine malum sloganlar ve sözler...
Ve Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan açıklamasında
" Sonunda şehit olan insandır, bunların bu yaptıkları insanlara karşıdır
" demiş olsa da gözü dönmüş canilerin
bu seferki saldırısı maalesef Mimar Sinan'ın akıl almaz
sırlarla dolu muhteşem eserlerinden biri ve İstanbul'daki başyapıtlarından olan
Şehzade Camii'ne de hasar verdi.
Bu muhteşem eserin fotoğraflarını geçen yıl 24 Temmuz'
çektiğimi dün gibi hatırlıyorum.
Mimar Sinan'ın büyük bir tevazuyla 'çıraklık eserim' dediği
cami adını, Kanuni Sultan Süleyman'ın 1543'te 22 yaşında ölen ve en sevdiği
şehzadesi olarak bilinen Mehmed'den alıyor.
18 metreyi aşan kubbesi ve onu taşıyan 4 yarım kubbenin
kusursuz uygulamasıyla sanat tarihinde çok önemli.
Kayıtlarda Sinan'ın en süslü minarelerini kullandığı cami
olarak da yeri var.
Çiçek hastalığından öldüğü sanılan Şehzade Mehmed, şu an
Şehzade külliyesinin caddeye bakan bölümündeki türbede, kuşağında "Firdevs
edeb ya Mehmed / Ebedi cennet ya Mehmed" yazılı bir kubbenin altında
yatıyor.
Kanuni Sultan Süleyman'ın caminin tamamlanmasının ardından
kırk gün hiç ara vermeden 'şehzadelerin güzidesi' dediği oğlunun mezarına gidip
dualar okuduğu ve mezarının başına bir taht koydurduğu rivayet edilir.

Caminin Vezneciler yönündeki sebilinde Cumhuriyet döneminde
'kitap kiralandığı', o dönemler Fatih'te yaşayan çocukların Kerime Nadir'leri
ilk o sebilden alıp okudukları biliniyor.
Şehzade Camii'ne ilişkin şahane bir rivayet de var. O da
1990'lı yıllarda caminin resterasyonunu üstlenen firmada çalışan bir inşaat
mühendisinden... İşte o hikaye:
"Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan
kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı.
Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer alıyordu. Biz inşaat
fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşaat edildiğini öğrenmiştik fakat
taş kemer inşaası ile ilgili pratiğimiz yoktu. Kemerleri nasıl restore
edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık.
Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp
çakacaktık. Daha sonra kemeri yavaş yavaş söküp yapım teknikleri ile ilgili
notlar alacaktık ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık. Kalıbı
yaptık. Sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda
hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa
yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık.
Şişenin içinde dürülmüş beyaz bir kâğıt vardı. Şişeyi açıp
kâğıda baktık. Osmanlıca bir şeyler yazıyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk.
Bu bir “Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet
zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz.
Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden
inşaa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri nasıl
inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum.” mektup idi ve Mimar Sinan tarafından
yazılmıştı. Şunları söylüyordu:
“Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu
müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek
isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri
nasıl yeniden inşaa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu
kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum.”
Koca Sinan mektubunda böyle başladıktan sonra o kemeri inşa
ettikleri taşları Anadolu´nun neresinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına
devam ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşasını anlatıyordu.
Bu mektup bir inşanın, yaptığı işin kalıcı olması için
gösterebileceği çabanın insanüstü bir örneğidir. Bu mektubun ihtişamı, modern
çağın insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin
değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kâğıt ve mürekkep kullanması gibi yüksek
bilgi seviyesinden gelmektedir. Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca mimarin
erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan bu
bilgilerden çok daha muhteşem olan 400 sene sonraya çözüm üreten sorumluluk
duygusudur.
Mimar Sinan'ın bu
sorumluluğun zerresi bugün ülke yönetimini elinde bulunduranlarda olsa
terörizmi çoktan bitirirlerdi ve dün anaların, babaların, eşlerin, sevgililerin
yüreklerine yine ateş düşmez, çocuklar da yetim kalmazdı.
Bugün dünyada tüm zamanların en büyük mimarı olarak nitelenen, batıda kendi çağının Euklid'i ve Osmanlıların Michelangelo'su olarak anılan bu büyük ve mütevazı insanın ve onun gibi devlet adamlarının yerine sorumsuz "Dünya Lideri" miz! var...
YanıtlaSil